11 Ara 2008

GİZEMLİ GEZEGEN
Uzayın derinliklerinde, küçük bir gezegende yaşıyorum. Bu gezegenin adı Milikür'dür. Bizler insanız. Yalnız halkımızın şöyle bir efsanesi var:
“Milyonlarca yıl önce “Dünya” adlı bir gezegende Yaşayan atalarımız bir doğal felaket sonrası gezegenden kara parçasıyla beraber gitmişler .ve onları koruduğuna dair bir kalkan varmış. bu kalkan bir gezegene, bu gezegene geldiğinde kaybolmuş. Daha da hiç kimse onu görememiş.” Artık burada yaşayamayız çünkü besleneceğimiz besinler birkaç yıla bitecek benim arkadaşlarımın bir gemisi var fakat buda işe yaramaz bir kişilik uzay gemileri. Şimdi benim ve arkadaşlarımın amacı kalkanı bulup insanlarıma yeni bir gezegen bulmak.
Uzaya Çıkış
Benim adım Furkan ekibimde Gökhan, Selim, Enes ve Faruk var. Enes keskin nişancı, Faruk bilim adamı, Selim en güçlü adamımız, Gökhan da silah uzmanı, ben de kaptan.
Böyle giderse gidişimiz hiç de kolay olmayacak. Neden mi çünkü zengin grup, bizim gidip yeni bir gezegen bulup orada yaşamamamız için uğraşıyor. Onlar bu gezegen de halkı neredeyse süründürüyor. Eğer yeni gezegeni bulursak onlar zenginliklerini kaybederler.
Havalandık ve tam gezegenden çıkarken arkadan gelen zengin grubun askerleri peşimize takıldı . Mecburi olarak kaçtık. Ve Birkaç tanesini hakladık
Uzaya çıktığımızda birkaç sıyrıkla kendimizi kurtardık

TRİTON GEZEGENİ
Minikür'deki çatışmadan çıktıktan sonra epey bi dolaştık. Sonunda bir gezegen bulduk. Hem enerji hem de yiyecek için gezegene indik. Vede görevimiz için. İlk bakışta ıssız bir gezegen gibi geldi. Fakat gezegene indiğimizde etrafımıza birçok yabancı toplandı. Bunlar bembeyaz adamlardı. Koca kalkanları vardı. Bizi kamplarına götürdüler.
Bir konaka kabilesi gibiydiler. Konakalar diğer kabilelerimiz gibi gelişmiş değillerdi. Oldukça ilkel ve yabaniydiler. Fakat her konaka kabilesinin bir bilgini vardır. Bizim bilginlerimizden bile bilginlerdi. Onlar seçilmiş kişilerdi.
Biz bunları hikayelerde zannederdik. Fakat gerçekmiş. Bizi önce bilginlerine götürdüler. Bilginleri sıcakkanlı bir insandı. Bize bu gezegenin hikayesini anlattı. Kalkanla yolda gelirlerken bu gezegene düşmüşler. Bu yüzden bizim yanımıza daha gelememişler.
Bilginleri bize 5 kişilik bir uzay gemisinin olduğunu fakat enerji bulamadıkları için onu kullanamadıklarını söyledi. Faruk:
-”Hımm eski tür bir 5li raptör.” dedi. Ben:
-”Bizde yedek benzin var bunu çalıştırır mı?” dedim Faruk'a. Faruk:
-” Evet .Büyük ihtimal çalıştırır.”.Bilgine
-”bu benzini size verebiliriz.
-”hayır siz bunu alın buna ihtiyacınız var dedi.
Bizde buna araçlarımızı koymak için bir garaj yaptık.tam gidiyorken asi bir grup bize taş yadırdı. Gezegenden zorla çıktık.Erzağımızı ve enerji taşlarımızı aldık. Şimdi yola devam edelim.


HALKADAN BİR İZ
Gezegenden çıkmadan önce bilginin elime tutuşturduğu kağıt aklıma geldi. Açıp baktığımda bunun aradığımız kalkan olduğunu hemen anladım. Ve altta bir not: “Kalkan bir gezegen”. Gezegen ise biraz uzakta hatta çok uzakta olmasına rağmen o gezegeni bulmalıyız.
Yolda yorulduğumuz için uyumaya başladık.
İLGİNÇ SARSINTI
Biz uyurken gemimiz birden sarsıldı. Herkes aniden: “Ne oluyor burada.” Camdan dışarı baktık ama bir şey göremedik. Galiba bir sarsıntı deyip geçtik ama herkes korku içinde görev başına geçti.
On dakika sonra herkes korkusundan sıyrıldı. Buna bende dahilim. epey bi yol kat ettik. Fakat aynı sarsıntı yine oldu hepimiz korku içinde:
-aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa. Ne oluyor yine.
Ben hemen sensörün başına geçtim. Şaşkınlık içinde:
“Bu bir uzay solucanı.” diye söylendim. Hemen Selim ben ve Gökhan araçlarımıza bindik. Ve solucanı takip edip öldürdük. Çünkü uzay solucanı bir cani yaratıktı. Öldüreceği insanın önce kanını emer ardından onu yer en ince kılına kadar. Ve içinden hiç tahmin etmediğimiz bir şey çıktı uzay hız motoru.


ZENGİN ASKERLERİ PEŞİMİZDE
Kalkana gittikçe yaklaşıyorduk. Faruk “Arkamızdan gelen misafirlerimiz var” dedi. Hemen motoru çalıştırdık. Arkamıza ateş açtık. Fakat hiçbirini tanıyamadık. Ama birden gözüm motorlarına kaydı. Bunlar zenginlerin askerleriydi. Galiba uzay solucanının yaydığı sarsıntı onların ilgisini çekti onlar da oraya geldiler. Orada bizi görüp bize saldırdılar.
Şimdi savaşmaktan başka çaremiz yoktu. Herkes aracına bindi. Faruk ise gemide kalıp gemiyle saldırıyı seçti. Epey heyecanlı geçti Enes indirdiği uçaklardan ganimet topladı. Erzağımızı iyice arttı çünkü onlardan ödünç aldık.. Eh bizim de ihtiyacımız var doğrusu.
Fakat yinede peşimizden geleceklerini bildiğimiz için radyasyon cihazını uzayın başka bir tarafına yolladık. Bu sayede onlar radyasyon cihazını takip edecekler. O yakın olduğu için.
UZAYA UÇAN KİŞİ
Yine uzayda yolumuza devam ederken dış kapının birden açıldığını fark ettim. Herkesin merkeze gelmesini istedim. Saydım 4 kişiydik. Herkesin yüzünü inceledim. Ve Gökhan'ın eksik olduğu kanısına vardım. Fakat bu şifre Gökhan'ın değil Selim'indi.
Bu gizemi çözmek zorundayım.Selim hakkında şüphelenmeye başladım.aklıma gizli kameralar geldi.kameraları incelediğimde ise kapının biraz zorlandığını ve daha sonra gökhan tarafından açıldığını fark ettim.
Ve Gökhan'a neden kapıyı açtığını sordum mikrotlefonla.O da düşmanın peşimizde olduğunu ve durumlarını öğrenmeye gittiğini öğrendim Selimin'de şifreyi hatırlamadığı için kapıyı zorla açtığını söyledi.
ben de ardından düşmanı bulup bulamadığını sordum, o da bulduğunu ve yaklaşık olarak 2o km kadar arkamızdaolduğunu söyledi.sayılarını sorduğumda ise yaklaşık 10 adet kruvazör olduğunu öğrendim.
ÇEMBERİ BULUYORUZ
Gökhanı hemen geri çağırdık ve arayışımıza hız verdik.Nihayet kağıtta bulunan bir simgeyi çözdük.Bu simge diğerlerine göre daha büyüktü.Ve su manasına geliyordu.karşımızda masmavi bir gezegen vardı.simge birden yeşilleşti.sanırım bu çemberi bulduk demekti.yalnız suyla bu gezegen arasındaki bağlantıyı çözemedik.Çünkü su kahverengidir.Ve son anda dedemin bana söylediği "Su eskiden maviydi "buna hiç inanmadım.Ama gerçekmiş demek ki.
Askerler hala peşimizden geliyorlardı.Ve savaş kararı aldık Faruk gemide kalıp gemiyi koruyacak, bizlerde gölet dalgıçlarına binerek savaşacaktık.
Biraz sora savaş başladı.Selim ve Enes çoktan 3 kruvazörü haklamıştı.Gökhan 1 tane hakladı.Faruk ise 3 adet avladı. Bende 2tanesini hakladım ve ana gemilerine saldırdık.
Uzun bir uğraştan sonra ana gemi teslim oldu.onlarıda alarak mavi gezegene girdikmavi bir su topluluğunun altını işaret eden simge sayesinde ilerlemeye başladık.
Ve sonunda buldukve içinde koca bir şehir olduğunu gördük askerler de şaşakaldılar.Şehre girdiğimizde şehir pek de ıssız değildi.birkaç tane bizim gibi insan gördük.büyük bir halkayla uğraşıyorlardı. onlara evrensel bir dilde konuştum fakat anlamadılar.Normal dilimizi kullandım.ve bana buyrun bişey mi deiniz diye duydum onları ve benim başka bir gezegenden geldiğimi söyledim.Önce inanmadılar fakat sonradan anladılar.onlara bu halkanın ne olduğunu sordum.Onlarda bir ışınlanma kapısı olduğunu ve bundan milyonlarca yıl önce burda olduğunu söylediler.Halkaya biraz daha dikkatli baktım ve zenginlerin işçilerini çalıştırdıkları yerde bundan bir tane oduğunu söyledi.
Ve içlerinden biri banagezegenimizde en fazla ne olduğunu sordu.Ve bende kaya olduğunu söyledim.halkada bir yere dokundu ve bir sıvı halkanın içini doldurdu.Ona sordum "Ne oldu şimdi böyle?"oda:
gezegenininize 5 saniye içinde bunun sayesinde gidibilirsiniz dedi.Hepimiz coştuk.hemen halkadan geçtik.ve insanlarımızı bu yeni gezegene getirdik.

5 Eki 2008













İngilizce Almanca Türkçe Sözlük
Kelime:
Sözlük:
© www.sozluk.web.tr

4 May 2008

27 Şub 2008

VİTRAY

Vitray kelimesi hem renkli camların birleşmesiyle oluşturulan yapıya hem de yapılan bu sanatı ifade etmek için kullanılmaktadır.

Genel olarak renkli camların kurşun yardımıyla birleştirilerek lehimlenmesiyle yapılsa da; dizaynı zenginleştirmek için boyanmış camlar ve pirinç renkli birleştirme malzemesi kullanılabilir. Vitray sanatı, görsel bir zenginlik olması sebebiyle hem sanatsal açıdan bir eğitim ve yaratıcılık gerektirmekte; hem de bu dekoratif parçaların geniş alanlarda stabil bir şekilde durabilmesini sağlayabilmek için iyi mühendislik hesaplamalarına ihtiyaç duymaktadır.

29 Oca 2008

İSLAM TARİHİ

İslam tarihi, İslam dininin 7. yy'da ortaya çıkışından ve İslam Devleti'nin kurulmasından başlayarak modern zamanlara kadar uzanan süreçte, İslam dini, İslam dinini benimseyen bölge ve toplumlar ve bu toplumların İslam çatısı altında ortaya koyduğu şeyleri barındıran tarih kolu. İslam tarihi, İslam inancını hem bir din hem de bir toplumsal müessese olarak ele alır ve çıkan sonuç, olay ve keşifleri bu bağlamda sunar.

Genel olarak Muhammed'in doğuşundan ölümüne kadar geçen zaman, ondan sonraki hilafet dönemi, daha sonraki saltanat devletleri ve modern zamanlarda ortaya çıkan yeni akım ve durumlar ele alınır. Kabaca dört ana parçaya bölünebilse de, farklı yönlerden farklı şekillerde bölünmeler gerçekleşir, siyasi İslam tarihi farklı bir bölünmeyle incelenirken bilimsel keşifleri konu alan İslam tarihi daha farklı bir bölünme içerir.

İslam tarihinin merkezini ve İslam tarihinin altın çağını teşkil eden dönem dinin doğuşundan peygamberin ölümüne kadar devam eden ve İslami kaynaklarda Asr-ı Saadet yani "saadet çağı" olarak adlandırılan dönemdir.




Konu başlıkları
1 Cahiliye dönemi
2 Muhammed dönemi
3 Dört Halife dönemi
4 Emeviler dönemi
5 Abbasiler Dönemi
6 Osmanlılar dönemi
7 2. Dünya Savaşı Sonrası Dönem
8 Ayrıca bakınız
9 İlgili belgeseller



Cahiliye dönemi
İslam dininin peygamber tarafından açıklandığı ve bundan hemen önceki zamandaki Arabistan'a ve genel olarak bu döneme klasik İslam kaynaklarında Cahiliye denir. Bununla birlikte bu daha ziyade İslamî klasik kaynaklarca tercih edilen bir dönemdir ve çağdaş din bilimleri araştırmalarında bu dönemden bahsedilmekle birlikte İslam tarihi içerisinde bu isimle zikredilmez.

İslam'a göre Cahiliye dönemi tam İsa'ya gelen İncil'in tahrif edildikten sonra, Muhammed'in peygemberliğine kadarki zamana denir. İsimdeki cahiliye tabiri, salt okur-yazarlık veya bilgisizlik anlamında değil de daha geniş ve genel olarak,hakikatin bilgisinden uzak olmak manasını taşır.





Muhammed dönemi
622-750 yılları arasında İslam Devleti
██ Muhammed döneminde ele geçirilen topraklar (622-632)
██ Dört Halife döneminde ilave edilenler (632-661)
██ Emeviler döneminde ilave edilenler (661-750)Ana madde: Asr-ı Saadet
Ayrıca bakınız: Muhammed bin Abdullah
Çağdaş din bilimlerinde İslam tarihi sıklıkla bu dönem ile başlar. Peygamberin peygamberlik döneminden (yani Kur'an'ın gönderilmeye başlamasından) Abbasi Hilafeti'nin sonuna yol açan 1258'deki Bağdat istilasına kadar süren döneme sıklıkla Klasik Dönem denir ve Peygamberin Dönemi bu Klasik Dönemin ilk kısmını oluşturur.

İslam dininin kabul ettiği son peygamberin peygamberlik görevini alışından ölümüne kadar ki döneme klasik İslam kaynaklarında Asr-ı Saadet yani "saadet zamanı" adı verilir. Asr-ı Saadet kendi içinde 2 ana bölümde incelenir bunlar: Mekke dönemi ve Medine dönemidir. Mekke dönemi daha çok dinin doğuşu, ilk Müslüman topluluk, ahlâki ve dini değerlerin Müslüman topluluk tarafından benimsenişi, var olan dini inanç ile İslam'ın çatışması ve direnişleri içerir. Bu dönem Hicret le beraber sona erer. Medine döneminde ise, İslam devletin ve toplumun kuruluşu ile daha siyasi ve toplumsal bir dönem olup, çeşitli savaşlara ve hem siyasal otorite hem de toplumsal refah anlamında yükseliş arz eden bir zaman dilimidir. Bu dönemde bütün Arap Yarımadası Müslümanların idaresine girmiştir.


Dört Halife dönemi
Bu dönemde İslam Devleti'nin sınırları batıda Trablusgarp, doğuda Horasan ve kuzeyde Kafkasya'ya kadar genişletilmiş; böylece Arap Yarımadası dışına taşan İslamiyet, Asya ve Afrika'daki çeşitli milletlerce benimsenmiştir. Kurulacak olan yeni İslam devletlerinin siyasi ve hukuki temelleri de bu dönemde atılmıştır. Sırasıyla halife olan Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, gerek siyasî gerekse toplumsal kararlar açısından peygamberin yolunu izlemişlerdir ve bu sebeple onların hükmettiği dönem sonraki hilafetten ayrıca işlenir. Yine bu nedenle Dört Halife Dönemi, "Doğru Yolda Giden Olgun Halifeler Dönemi" anlamına gelen "Hulefa-i Raşidin Dönemi" olarak adlandırılır. Bu dönemin sonraki hilafet dönemlerinden bir farkı da halifelerin saltanat benzeri bir miras yoluyla hilafeti almamış olması, şura yoluyla, seçim-benzeri bir düzenleme ile halife olmuş olmalarıdır. Ali'nin ölümünden kısa bir süre sonra hilafeti alan Muaviye hilafeti oğlu Yezid'e bıkarak seçim ve benzeri yollarla yapılan halife seçimini bertaraf etmiş ve ondan sonra kurulan İslami devletlerde hilafet babadan oğula geçen, miras yoluyla edinilen saltanat benzeri bir makam olmuştur.





Emeviler dönemi
Emevilerdönemi 90 yıl kadar devam etti. Emevilerin başkenti Şamdır. Bu dönemde Halifelik babadan oğula geçerek saltanat haline geldi. Emeviler zamanında İslam devletinin sınırları Atlas Okyanusundan Orta Asya içlerine kadar genişlesi. Emevi iktidarı Abbasilerin iş başına gelmesiyle son buldu.


Abbasiler Dönemi
Abbasilerin başkenti Bağdattır. Abbasiler 5 asırdan fazla halifeliği ellerinde tuttular. Abbasiler siyasi alandan çok kültür ve medeniyet alanında gelişme gösterdiler. Zamanla siyasi hakimiyetleri zayıfladı ve Abbasi devletinin sınırları içinde yeni devletler ortaya çıkmaya başladı. Bu durumda Abbasi hükümdarının islam dünyasındaki siyasi hakimiyeti giderek sembolik bir hal almaya başladı.

Halifelik 1258'de Moğolların Abbasi devletini yıkmasından sonra Mısırdaki Memlük Devletinde devam eti. Abbasiler Dönemi'nin sonu aynı zamanda İslam tarihinde sıklıkla kullanılan Klasik Dönem tanımının kapsadığı zamanın da sonuna denk gelir. Bu dönemin sonundan kolonyalizmin yükseldiği 19. yüzyıla kadar süren döneme Orta Çağ Dönemi terimi tercih edilir. Bazı tarihçiler bu dönemi 19. yüzyıl yerine Osmanlı Devleti'nin sürdürdüğü hilafetin kaldırılışına kadar uzatır.


Osmanlılar dönemi [
1517'de Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferiyle halifelik Osmanlı Devletine geçti. Mukaddes emanetler istanbul'a getirildi. Osmanlı Devleti'nin yükselişiyle beraber, İslam tarihinde farklı bir dönem başladı. Bu dönemde müslümanlar Viyana önlerine kadar ilerledi. Her ne kadar Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinde olduğu dönemde başka İslam devletleri bulunsa da, Osmanlı Devleti yükseliş ve hatta gerileme döneminde bile daima önemli bir konuma sahip oldu, dünyann değişik yerlerinde yaşayan müslümanlar çoğu zaman düşmanlarına karşı Osmanlı Devletinden yardım istemişlerdir. Osmanlı Devleti başka ülkelerdeki müslümanlara yardım etmek amacıyla Endülüs'ün Müslümanların elinden çıkmasından sonra buradaki Müslüman ve Yahudileri Kuzey Afrika'ya ve Osmanlı topraklarına taşıdı. Fas'ta Portekizliler'le savaştı. Yine Portekizliler'e karşı Endonezya Adalarındaki Müslümanlara yardım etmek amacıyla Portekizliler'le Hint Okyanusu'nda savaştı.

Avrupalıların her alanda güçlenmesiyle beraber, 19. asırın sonları ve 20. asrın başlarında Müslümanların yaşadığı coğrafyanın büyük bir bölümü batılı devletler tarafında sömürge haline getirildi. I. Dünya Savaşının hemen öncesinde düyada sadece üç bağımsız islam devleti vardı. Osmanlı Devleti İran ve Afganistan. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nı kaybedince başkent İstanbul ve Anadolu'nun bazı yerleri işgal edildi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İtilaf devletleri Türk topraklarından çıkrıldı. Türkiye'de Cumhuriyet ilan edildi.

400 yıldan fazla Türklerin elinde kalan halifelik 3 Mart 1924'te çıkarılan bir kanunla kaldırıldı. Son halife ve Osmanlı Hanedanının bütün üyeleri Sürgüne gönderildi. Son Halife Abdülmecid Efendi1944'te Paris'te sürgünde iken vefat etti. Cenazesi Ölümünden uzun bir zaman sonra Medine'de torağa verildi.


2. Dünya Savaşı Sonrası Dönem
2. Dünya Savaşı'ndan sonra İslam ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başladılar. 20. asrın ikinci yarısında, bağımsızlığını kazanan islam ülkeleri kendi aralarında işbirliğini arttırmak amacıyla, İslam Konferansı Örgütünü kurdular. Günümüzde bağımsız İslam ülkelerinin sayısı 50'yi geçmiş bulunmaktadır.

14 Oca 2008

dolmuş ücretleri çok fazla

Bayburt'ta gittikçe fiyatları artan dolmuş ücretleri halkımız için bir sorun oluşturuyor.Belediyemizin duruma el koymasını daha doğrusudolmuş ücretlerini azaltmalıdır.
umarım gereği yapılır.

2 Oca 2008

ORHUN ABİDELERİ

Orhun Yazıtları, Göktürk İmparatorluğu'nun ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma altı adet yazılı dikilitaştır. Moğolistan'ın kuzeyinde, Baykal gölününü güneyinde, Orhun ırmağı vadisindeki Koşo Saydam gölü yakınlarındadır. Bu yazıtlardan Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları, Koçho Tsaydam bölgesindeki Orhun Irmağı civarında; Bilge Tonyukuk yazıtları ise, Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarından yaklaşık 360 km uzakta, Tola Irmağı'nın yukarı yatağındaki Bayn Tsokto (Bayn Çokto) bölgesindedir. Bilge Tonyukuk yazıtlarının, (Orhun Irmağı civarında olmamasına rağmen), Orhun yazıtlarıyla birlikte düşünülmesi, anılması Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları ile aynı döneme ait olması ve aynı konuları içermesindendir. Yazıtlar Türk dili, tarihi, edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermektedirler. Türk ve Türkçe adı, ilk kez Doğu Göktürkler dönemine ait bu yazıtlarda geçmektedir.

Yazıtların üçü çok önemlidir. İki taştan oluşan Tonyukuk 716, Köl Tigin (Kültigin) 732, Bilge Kağan 735 yılında dikilmiştir. Köl Tigin yazıtı, Bilge Kağan'ın ağzından yazılmıştır. Kültigin, Bilge Kağan'ın kardeşi, buyrukçu ihtiyar Tonyukuk ise veziridir. Anıtların olduğu yerde yalnızca dikilitaşlar değil, yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları bulunmuştur.

Orhun Abideleri'ni ilk kez 1889 yılında Rus tarihçi Yardintsev bulmuştur. 1890'da bir Fin heyeti, 1891'de de bir Rus heyeti burada incelemelerde bulunmuştur. Bu heyetler yazıları çözememişlerdir. Fakat 1893 yılında Danimarkalı bilgin Vilhelm Thomsen, 38 harfli alfabeyi çözerek yazıtları okumayı başarmıştır. Alfabenin dördü sesli, dördü sessiz harften oluşur. Yazıda harfler birbirine birleştirilmez, kelimeler de birbirlerinden iki nokta üstüste konularak ayrılır. Sağdan sola ve yukarıdan aşağıya yazılır. Orhun abidelerinde yazılar yukarıdan aşağıya yazılmış ve sağdan sola doğru istiflenmiştir.